Eğitim sistemi, toplumların geleceğini şekillendiren en önemli unsurlardan biridir. Ancak mevcut eğitim sistemimiz, ilkokuldan itibaren çocukları birer yarış atı gibi yetiştirmeyi amaçlayan, ezbere dayalı ve gelişime katkısı şüpheli bir model sunmaktadır. Bu model, çocukları garantili bir işe sahip olmaları için baskı altına alırken, onların potansiyellerini keşfetme ve geliştirme imkanlarını sınırlamaktadır. Peki, bu sistemin ötesine geçip çocuklarımıza nasıl daha verimli bir eğitim sunabiliriz?
Çin’deki anaokullarında çocukların kendi yemeklerini yapıp bulaşıklarını yıkadıklarını görmek, bize özgüven ve kendi kendine yeterlilik eğitiminin ne kadar erken yaşta başlaması gerektiğini hatırlatıyor. Çocuklar, daha küçük yaşlardan itibaren hayatlarını idame ettirebilmeyi öğrenmeli, el becerilerini geliştirmeli ve alet kullanımı konusunda tecrübe kazanmalıdır. Eğitim, hayatın her alanına dokunmalı; çocukların yalnızca akademik başarıya değil, aynı zamanda pratik hayatta da başarılı olmalarına yardımcı olmalıdır.
İlkokuldan lise son sınıfa kadar, çocukların yetenek analizleri ve değerlendirmeleri düzenli olarak yapılmalıdır. Bu değerlendirmeler, çocukların hangi alanlarda yetenekli olduğunu ve hangi işleri yapmaktan zevk aldığını belirlemek için kullanılmalıdır. Çocuklar, yetenekli oldukları ve sevdikleri işlere yönlendirilmelidir. Bu şekilde, işini severek yapan bireylerden oluşan bir toplumda mutluluk ve huzur sağlanabilir. Her çocuk doktor, asker, polis veya öğretmen olmak zorunda değildir; toplumun sanatkar, bilim insanı ve yaratıcı mühendislik gibi farklı alanlarda da bireylere ihtiyacı vardır.
Sanatın bir toplumdaki önemi yadsınamaz. Sanatkar olmayan bir toplumda kaliteli ve yaratıcı mühendislik de olmaz. Batı, bilimde gelişmeye resimle başlamıştır. Çizimler, tasarımlar ve hayal gücü, bilimin temel taşlarını oluşturur. Fizik, kimya ve matematiği birleştirerek yaratıcı projeler üreten bireyler yetiştirilmelidir. Bu süreç, yıllarca deneme yanılma yöntemiyle, sabır ve azimle sürdürülen bir eğitim modeli gerektirir.
Sanata verilen değer, bir toplumun bilimde ve teknolojide ne kadar ilerleyebileceğinin de göstergesidir. Ancak bizim eğitim sistemimizde sanat, ne yazık ki, yeterince önemsenmemektedir. Atatürk, sanatın ve bilimin bir toplumun gelişimindeki yerini görmüş ve bu doğrultuda adımlar atmıştır. Ancak bizler, bu vizyonu tam anlamıyla hayata geçirmekte yetersiz kalıyoruz.
Ezbere dayalı eğitim modeli yerine, çocukların yeteneklerini keşfetmelerine ve geliştirmelerine imkan tanıyan, hayatın her alanına dokunan bir eğitim sistemi inşa etmeliyiz. Özgüven, pratik beceriler ve sanata verilen değer, bu yeni modelin temel taşları olmalıdır. Çocuklarımızı, yarış atı gibi yetiştirmek yerine, onların potansiyellerini açığa çıkaran, yaratıcı ve mutlu bireyler olarak topluma kazandırmalıyız. Eğitim sistemimizin paradigma değişimi, ancak bu şekilde mümkün olabilir.
Kaynak: Mete Ayhan - Liberal Parti Genel Başkan Yardımcısı