Türkiye’de Siyaset ve Sivil Toplum: Hakikatın Değerini Yitirdiği Bir Düzen
Bu ülkede doğruları söylemenden ziyade doğruları nasıl, ne zaman ne şekilde söylediğin önemli oldu. Yani magazinsel olmadıkça halkın gözünde doğruların bir kıymeti yok.
Siyasette haşin siyaset yapmazsan Ali Babacan olursun. Ali Babacan kibar bir siyaset yapıyor ama söylediği doğrular halkta itibar görmüyor.
Tabi birde şu faktör var. Zamanında beraber yol yürüdüğün Erdoğana ve AKP ye, bugün yanlış demen bir şey ifade etmiyor halkta karşılığı yok.
Bu herkes için geçerli.
Yanlışa en başta yanlış demeyi konjonktürel olarak geciktirirsen ve zamana bırakırsan sonrasında ne oldu da aklınıza geldi. Çıkarlar mı çatıştı derler.
Türkiyede siyaset ve sivil toplum örgütlenmeleri veya tarikat cemaatler birbirini kirletebiliyor. Hatta kirli değilse siyasetin kirini görmezden geldiğinde nicelik durumuna göre iktidarla ilişkilerde kapılar kendilerine açık oluyor. İktidara siyasetin içinde olmadan dışarıdan müdahale ile kirli dediğinde de istediğin kadar hukuku kullan gayrimeşru yöntem oluyor. Türkiyede adil bir yönetim derdin varsa siyasete girme mecburiyetin var. En meşru ve demokratik yöntem bu. Ama en yozlaşmış alan da burası.
Üzüntü veren husus sivil toplumda yozlaşıyor. Üzüm üzüme baka baka kararıyor.
Türkiye toplumsal ilke ve ahlaki değerlerini kaybediyor veya kaybetti.
Değerler değersizleştirildi.
Sömürüldü. Değerler maddi çıkarlara hizmet ettirildi.
Herkes kirlendi. Herkes çürüdü.
Sadece iktidar değil herkes çürüyor. Ben haklıydım demek hiçbir şey ifade etmiyor.
Halkın anladığı dil siyasette bundan sonra nedir?
Toplumsal ahlak yeniden nasıl inşa edilir?
Nasıl bir sivil toplum hareketi?
Halk nasıl ikna edilir?
Nasıl bir parti olursak itibar gösterilir?
Hepsi önümüzde duran sorular.
Toplumu iyi okumak zorundayız. Neden bize oy versin ya da destek versin sorusunu kendimize sormak gerekiyor?
Parti teşkilatlamalarında mahalli destekler nasıl artar?
İdeolojik bir zemine kaymadan nasıl bir merkez parti oluruz?
Yöntemlerimizi sorguladığımızda siyaset yapma üslubu yumuşak mı olmalı yoksa hakaret etmeden dikkat çeken bir tatlı sertlikte mi?
Milletimiz neyden anlar?
Siyasi tecrübeleri yabana atmadan, bir takım okumaları doğru yaparak bir siyaset dili geliştirmeliyiz.
Söylemlerimiz bir mıh gibi taşlaşmış kalplere saplanmalı.
Yerine göre acı da vermeli, heyecan da vermeli. Umutta vermeli.
Kısa öz ve etkili yerine göre haşin bir siyaset dilimiz olmalı. Çözümler ikna edici olmalı. Kararlı ve özgüvenli bir duruşla, cesur siyaset yapmak zorundayız.
Saygılarımla!