Liberal Parti olarak kanun önünde eşitlik, temel hak ve özgürlükler, mülkiyet hakkı, ekonomide girişim serbestisi ve devlet müdahalesinin en az olması, sosyal ilişkilerde hoşgörü, gösteri ve toplanma, gibi ilkeleri savunuyoruz.
Siyasi ütopyalar, hedeflenen hayali bir cenneti anlatan zihinsel kurgulardır. Daha mutlu bir dünya ve insanlık hayalinin kurgusudurlar. Geçmişe öykünen ütopyalar, altın çağlara özentidir. Geleceğe yönelik ütopyalar ise yeni ideallerin oluşmasını sağlar. Ancak otoriter tek adam rejimi bizi kanun devletinin gerçekleştirilmesine mahkum etmiş durumda. Kanunlarda yazılı olan, ki bu kanunların evrensel hukuka uygunluğundan bile bahsetme lüksümüz kalmadı, şartların uygulanması ile bile mutlu olacak hale geldik. Yani siyasetçi olarak kendi ütopyamızı geliştirmeyi düşünemiyoruz.
Çünkü bir gün bakıyoruz instagram kapatılmış, en büyük haber alma mecrası durumunda olan internet bile yavaşlatılmış. Devlet başkanlığını ele geçirmiş olan şahıs, “twitter-mivitter hepsini kapatacağız!” diyebiliyor. Hâlbuki hükümetin sahip olduğu gazeteler bile internet üzerinden okunuyor. Tek adam rejiminden önce günde 3-4 milyon adet gazete satılırken, şimdi yüzbinleri bulmayan hükümet destekli bir basılı gazetecilik var. Hükümet, haberlerin televizyondan izlenmesini istiyor. Çünkü muhalif yayın yapanlar bile hükümetin diliyle haber yapıyorlar.
Liberal görüşleri savunan parti olarak minimal devlet gibi teorik konuları konuşamıyoruz. Hükümetin yasakçı uygulamaları bize bu fırsatı vermiyor.
Düşünen insanlar için bile teori konuşmak lüks hale geldi. Bir gün bakıyoruz instagramda hükümeti eleştiren bir genç kadın tutuklanıyor. Hem de instagram yasağının kalktığı günün ertesinde. Milletvekilliği gasp edilen Can Atalay hakkında bir meclis oturumu yapılacağı için seviyoruz, acaba olur mu diyoruz. Hevesimiz yumruklanıyor. Canlı yayında kürsüde konuşan milletvekilleri yumruklanıyor, kadın vekillere bile saldırılıp yaralanıyor. Asıl büyük yarayı demokrasi umutlarımız alıyor. Devlet yıkan, devlet kuran Türkiye Büyük Millet Meclisi yumruklarla kana bulanıyor.
Ütopya kurmak: mesela hukukun üstünlüğünün devlete karşı nasıl uygulanacağını, devletin nasıl küçültüleceğini, eşit vatandaşlığın Türk-Kürt, Alevi-Sünni, güvenlik görevlisi-sıradan vatandaş bağlamında nasıl sağlanacağını konuşmaktan uzaklaşıyoruz. Sadece ayağımıza o gün takılan yeni prangayı nasıl çözeceğimizin derdine düşüyoruz. Geçmiş prangaları unutuyoruz, zorlaştırılan günlük yaşamın hay-huyuna kapılıp gidiyoruz.
Ütopyanın bir alt seviyesi olan daha iyi yaşam şartlarını sağlayacak vaatlere bile fırsat kalmıyor: Mesela, mazotun litresi bir lira olacak, herkese bir ev bir araba olacak şekilde iki anahtar, emekliye 50 bin lira, asgari ücretliye 30 bin lira maaş, asgari ücretlinin taksitle ev ve araba alabileceği bir ekonomik geliri konuşmaktan uzaklaştık. Dünyanın en iyi üniversiteleri listesinde ilk yüze kaç üniversitemiz girecek? Hangi bilim adamımız Nobel alabilir? Hangi sinema filmimiz Oscar’a aday olabilir? Hangi spor branşında dünya şampiyonu oluruz gibi, güncel konuları konuşamıyoruz. Konumuz, emekliye gitmeyeceği/gidemeyeceği tatil köylerinde indirim gibi gerçekliği olmayan hükümet düzenlemelerini eleştiriyoruz.
Otoriter rejimin yapmamızı istediği de tam olarak bu. Bu otoriterliğin meşruiyetini sorgulayamayalım, Türkiye ekonomisinin nasıl düzeltileceğini değil, emekliye 500 lira (15 dolar) zammın daha yapılmasının hazineye yükünü konuşurken, yandaş şirketlere yapılan 660 milyar liralık kıyağı sorgulamayalım, dış politikadaki yanlışları, İsrail ile ticareti, Hamas ile olan rekabeti İsrail ile olan düşmanlığından daha şiddetli olan Filistin liderinin Meclis’te konuşturulmasının Filistin davasına ve Türkiye’nin Ortadoğu politikasına ne gibi katkıları olacağını tartışmayalım. 20 senedir hükümetin uygulamadığı hayvan hakları kanunu yerine köpek katliamı kanunu da unutalım. 300 bin KHK’lı insanın halen işe girme sıkıntısı yaşadığını, bazılarının intihar ettiğini, eşlerin boşandığını konuşmayalım. Öyle mi?
Namık Kemal gibi, “Ne efsunkâr imişsin ey didar-ı hürriyet/ Esir-i aşkın olduk, kurtulduk esaretten!” diyerek, günlük sorunlardan kurtulup, nasıl hürriyet/özgürlük çalışması yapalım?
Evet, zorba hükümet bizi özgür ütopyalar kurmaktan alıkoyuyor. Öyleyse kısa vadeli bir ütopya kuralım: Zorba hükümetten kurtulmak. Dünya tarihinde çökmemiş zorbalık yoktur. Kartaca, sonunda yıkılmıştır. Bu “Dar Koridor”da bütün zorbalıklar yıkılmaya mahkumdur.
Başaracağız.