Radyo ve Televizyon Üst Kurulu (RTÜK), Gezi Parkı eylemleriyle ilgili soruşturma kapsamında, Samanyolu Haber, Halk TV, Kanal D, Cem TV, Flash TV ve FOX TV’ye ait yayın kayıtlarını İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı’na gönderdi. Bu adım, Türkiye’deki medya denetimi ve basın özgürlüğü tartışmalarını yeniden gündeme getirdi. RTÜK’ün, eylemlerle ilgili medya yayınlarını incelemesi, kamuoyunda medya bağımsızlığına yönelik ciddi endişelere yol açarken, devletin medya üzerindeki baskılarının arttığına dair kaygıları da derinleştiriyor. Bu gelişme, Türkiye’deki medya ortamının daha da tek sesli hale gelmesi tehlikesini doğuruyor.
Radyo ve Televizyon Üst Kurulu (RTÜK), İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı’nın talebiyle Gezi Parkı eylemleriyle ilgili televizyon kanallarının yayınlarını inceleyerek, Samanyolu Haber, Halk TV, Kanal D, Cem TV, Flash TV ve FOX TV’ye ait kayıtları savcılığa gönderdi. Bu adım, medya özgürlüğü ve bağımsızlığı konusunda ciddi endişelere yol açtı. Gezi Parkı olaylarının medyadaki yansımalarını sorgulamak, hükümetin kamuoyu üzerindeki etkisini artırma çabaları olarak görülebilir.
Gezi Parkı eylemleri, 2013 yılında Türkiye’nin en büyük toplumsal hareketlerinden birine dönüşmüş, halkın farklı kesimlerinden geniş bir katılım almıştı. Ancak, RTÜK’ün yayın kayıtlarını savcılığa göndermesi, bu olayların medyada nasıl temsil edildiğine dair hükümetin denetimini daha da güçlendirecek gibi görünüyor. Medyanın, toplumsal olaylar hakkında serbestçe yayın yapma hakkı, demokratik bir toplumun temel taşlarındandır. Ancak, RTÜK’ün müdahalesi, medya organlarının sesini kısmak ve sadece tek bir görüşün öne çıkmasına olanak tanımak anlamına gelebilir.
Bu hareket, basın özgürlüğünün ciddi şekilde tehlikeye girmesine yol açabilir. Gezi Parkı eylemlerinin üzerinden yıllar geçmesine rağmen, medya üzerindeki baskılar ve denetim artarak devam ediyor. Özellikle, hükümetin kendi politikalarına karşı çıkan televizyon kanallarını hedef alması, demokrasiye olan inancı zayıflatmakta ve toplumda güven kaybına neden olmaktadır.
RTÜK’ün Gezi Parkı soruşturmasına yönelik bu adımı, yalnızca medya organlarını değil, tüm toplumu etkileyen bir mesele haline geliyor. Medyanın, halkı doğru bilgilendirme görevi, her zamankinden daha fazla korunması gereken bir hak olarak öne çıkıyor. Eğer bu tür denetim ve baskılar artarsa, halkın özgür ve bağımsız bilgiye erişimi tehlikeye girebilir. Bu durum, sadece basın özgürlüğünü değil, aynı zamanda toplumsal bir hakkı da ihlal etmiş olur.