Türkiye, son yıllarda hem demografik hem de ekonomik açıdan çeşitli zorluklarla karşı karşıya kalmıştır. Ülkenin nüfus artış hızı düşerken, ekonomik büyüme göstergeleri daha çok tüketim kaynaklı olup üretimden ziyade ithalata dayanmaktadır. Bu durum, enflasyonun kontrol altına alınmasını zorlaştırmakta ve mülteci politikalarıyla birleşerek daha karmaşık bir hale gelmektedir. Bu makalede, Türkiye’nin nüfus politikaları, ekonomik büyüme ve enflasyon dinamikleri, ithalat ve temel gıda maddeleri üzerindeki etkiler ile mülteci politikalarının ekonomiye yansımaları ele alınacaktır.
Nüfus Artışı ve Demografik Zorluklar
Türkiye’nin nüfus artış hızı, uzun vadede 100 milyonu geçmenin zor olduğu bir seviyeye gerilemiştir. Dünya genelinde, 1.5 doğurganlık oranından 2.2’ye çıkan ülke örnekleri oldukça sınırlıdır. Bu demografik zorluk, genç ve dinamik bir iş gücünün azalmasına ve dolayısıyla ekonomik büyüme potansiyelinin düşmesine neden olmaktadır. Hükümetin mülteci ithal etme politikaları, bu açığı kapatma ve nüfus artışını destekleme amaçlı olabilir. Ancak, mülteci nüfusunun entegrasyonu ve istihdama kazandırılması uzun vadede önemli zorluklar doğurabilir.
Ekonomik Büyüme ve Enflasyon Dinamikleri
Türkiye’deki ekonomik büyüme, büyük ölçüde tüketim harcamalarına dayanmakta olup, üretim kaynaklı bir büyüme sağlanamamaktadır. Özellikle temel ihtiyaç maddelerinin ithalatının artması, iç üretimin yetersiz kaldığını göstermektedir. Bu durum, enflasyonun düşmesini engelleyen başlıca faktörlerden biridir. Temel gıda maddelerinde iç piyasa ve dış piyasa arasındaki dengenin sağlanamaması, fiyatların yükselmesine neden olmaktadır.
İthalat ve Temel Gıda Maddeleri
Avrupa Birliği’nin, Rusya ve Belarus’tan alınan buğdaya yüksek vergi getirmesi, Türkiye’nin buğday tedarikinde sıkıntılar yaşamasına neden olmuştur. İsrail, Filistin, Suriye ve diğer yakın komşu ülkelerin temel gıda maddelerini karşılama politikası da içerideki fiyatları yükseltmektedir. 1 kilo buğdayın çiftçiden alım fiyatı ile 1 ekmek fiyatının neredeyse eşit hale gelmesi, tarım sektöründeki maliyet baskısını gözler önüne sermektedir.
Mülteci Politikaları ve Ekonomiye Etkileri
Mülteci sayısının artması, talep üzerinde baskı oluşturmakta ve enflasyonun daha da yükselmesine neden olmaktadır. Ülkenin temel gıda maddelerinde talebe yetişemez hale gelmesi, enflasyonun kontrol edilememesine yol açabilir. Bölgemizdeki iç karışıklıklar da ekonomik istikrarı olumsuz etkilemekte ve Türkiye’ye enflasyon olarak geri dönmektedir.
Kur Korumalı Mevduat (KKM) ve Döviz Mevduatları
Kur Korumalı Mevduat hesaplarında hala 2.5 trilyon lira bulunmaktadır ve bunun faiz yükü devam etmektedir. Yurt içi yerleşiklerin 170 milyar doların üzerinde döviz mevduatı, ekonomide kırılganlığı artırmaktadır. Küçük çaplı döviz çıkışları bile ekonomi üzerinde önemli etkiler yaratmakta ve ekonomi yönetimi, bu durumu kontrol altında tutmak için çeşitli politikalar uygulamaktadır.
Merkez Bankası ve Döviz Kuru Yönetimi
Geçtiğimiz aylara kadar Merkez Bankası’nın sürekli para basması, enflasyonu kontrol altına almak adına zorluklar yaratmıştır. Merkez Bankası’nın doları frenlemesi, kısa vadede olumlu bir etki yaratmış gibi görünse de, uzun vadede sürdürülebilirlik konusunda soru işaretleri doğurmaktadır. Yıl sonu dış borç ödemelerinin 280 milyar dolara ulaşması, döviz talebini artırmakta ve ekonomik baskıyı devam ettirmektedir. Türkiye’nin ekonomik sorunları, nüfus artış hızı, mülteci politikaları, ithalat bağımlılığı ve enflasyon gibi bir dizi faktörün birleşiminden kaynaklanmaktadır. Bu karmaşık dinamikler, ekonominin sürdürülebilir bir şekilde büyümesini zorlaştırmakta ve uzun vadeli stratejik planlamalar gerektirmektedir. Hükümetin uygulayacağı politikaların, hem iç piyasada üretimi artırıcı hem de enflasyonla mücadeleyi destekleyici olması büyük önem taşımaktadır. Ekonomik ve demografik zorlukların üstesinden gelmek için daha kapsamlı ve uzun vadeli çözümler geliştirilmesi gerekmektedir.
Kaynak: Mete Ayhan - Liberal Parti Genel Başkan Yardımcısı