Bilindiği gibi 1. Dünya Savaşı ile başlayan planlanmış Yahudi Göç’ünün adresi Filistin olmuştu. Önceleri çok masum bir göç olarak değerlendirildi. Çünkü savaş mağduru olmaları yanında Filistin’e de yabancı değillerdi. Ne de olsa ecdat yurtlarıydı.
Filistin’de Hristiyan ve Müslümanlarla birlikte barış içinde yaşamaları bir sorun olmayacaktı. Ancak göçün masum olmadığı 2. Dünya Savaşı sonrası ortaya çıktı. Ortadoğu’da çizilen yeni sınırlar ve kurulacak devletler içinde İsrail Devleti de planlanmıştı.
İngiliz sömürgesi olan Filistin’de fiili bir durum oluşturularak 14 Mayıs 1948’de, Yahudi Millî Konseyi tarafından yayınlanan bir bildiri ile İsrail devletinin kurulduğu dünyaya ilan edildi. Hemen ardından ABD ve Sovyetler Birliğinin İsrail’i tanıdıklarını açıklamaları, planın çok önceden hazırlanmış olduğunu da gösteriyordu.
Birleşmiş Milletler (BM) kararı olmadan bir dayatma ile kurulan İsrail devleti, Ortadoğu’nun kalbine saplanmış bir hançer olarak yer aldı. Filistin de yaklaşık 76 yıldır Ortadoğu’nun kanayan yarası haline geldi.
22 Arap ülkesi ve 54 Müslüman ülkenin olduğu bir coğrafyada, “Yahudilerin de kendi anayurtlarında bir devleti olmasın m?” diye çok masum ve insancıl bir soru sorulabilir?
Ancak İsrail; Yahudi, Hristiyan ve Müslüman Filistin halkının ortak bir devleti olarak kurulmadı, işgali, yağmayı ve yayılmayı hedef seçen ırkçı bir devlet olarak kuruldu. Dünyada sınırları belirlenmemiş tek devlettir. İsrail’in kurulduğu 1948 yılından bu yana resmi sınırları hala ilan edilmiş değildir. Bunun ne anlama geldiğini izah etmeye gerek yok.
Gazze soykırımı ile bir kez daha İsrail’in sınır tanımadığı ve gerekçeler oluşturulduğunda işgal ve talanı sürdüreceği ortaya çıktı. Bu durumda İsrail’in nerede duracağını, savaşı ne zaman sonlandıracağını tahmin etmek mümkün görünmüyor.
İsrail’in sınır tanımaz şımarıklık ve küstahlığının nedeni, sadece batıdan aldığı destekten dolayı da değil, Müslüman devletlerinin bir kısmının desteği, diğerlerinin de “Bağımsız Filistin Devleti” konusunda samimi davranmamalarıdır.
—
Bence sorulması gereken asıl soru şudur: Acımasızca ve vahşice bebek, çocuk, kadın, genç, yaşlı, sivil, asker, hatta canlı, cansız ayırımı yapmadan doğayı dahi yakıp yakan ve işgallerine devam eden bu terörist devleti kimin durduracağıdır?
Ortadoğu’da terörü yayan devletlerin başında İsrail gelmektedir. İsrail’de bir savaş hukuku olmamıştır, düşman bildiklerine en acımasız yöntemler ve terör uygulamıştır. Buna rağmen İsrail’in terör politikaları; savunma ve savaş, karşı tarafın eylemleri de hep terör olarak tanımlanmıştır.
Filistin halkının direnişi neden terör olsun?
Filistin halkının özgürce yaşamaya ve bağımsız bir devlet olarak tanımlanmaya hakkı yok mudur?
Terör saldırılarına terörle cevap vermesi tartışılabilir ancak halkın mazlumiyeti ve haklı talepleri hiçbir gerekçeyle yok sayılamaz ve bu nedenle de bir halk cezalandırılamaz.
Mazlum halkların elbette direnme hakları vardır. Ne yazık ki direnişi, terörü, savaşı tanımlayan yine egemenlerdir. Peter Ustınov’un “Yoksulların savaşına terör, zenginlerin terörüne savaş denir” sözü çok yerindedir.
Bana göre modern çağın bütün savaşları terör hükmündedir. İşgalin yaşandığı toprakların tamamında terör söz konusudur.
—
Dikkati çeken gelişmelerden birisi de kuruluşunda bir rolünün olup olmaması tartışmasına girmeden hatırlatmak isterim ki Müslüman ülkeler arasında İsrail’i tanıyan ilk devlet Türkiye olmuştu.
Bu tarihten günümüze kadar hiçbir dönemde Türkiye’nin İsrail’e bir düşmanlığı olmamıştır. Aksine devlet olarak hep İsrail’in yanında yer almıştır.
Hamasi politikalarla İsrail’e karşı Filistin’in yanında yer aldığını iddia eden AK Parti iktidarı döneminde (2012 yılında), İran’ın İsrail’e yönelik muhtemel balistik füze saldırılarına karşı erken uyarı radarı olarak kullanılmak üzere NATO tarafından Malatya-Kürecik’te kurulan askeri tesis, Türkiye gereceğini açıkça ortaya koymaktadır.
Yine bu dönemde Suriye ve Libya’da fitne ateşi yakarak ve saldırılarda doğrudan yer alarak İsrail’in en önemli iki düşmanını tasfiye eden de Türkiye’nin kendisi değil mi?
CB Erdoğan başta olmak üzere birçok milliyetçi politikacılar tarafından “İki Devlet, Tek Millet” olarak tanımlanan Azerbaycan’ın İsrail’e açık desteği ve dostluğu ortadadır. Azerbaycan’ın, SOCAR şirketi aracılığıyla Türkiye üzerinden (BOTAŞ) İsrail’e yakıt gönderdiği biliniyor.
Peki BOTAŞ neyin nesi?
CB Erdoğan’ın başkanı olduğu Türkiye Varlık Fonu’na ait bir kamu kurumudur. Teçhizat ve gıda yardımından söz etmeye de gerek görmüyorum.
Ne yazık ki Türkiye, Siyonist ve soykırımcı İsrail ordusunun tedarikçiliğini yapıyor. Gazze’de katliamlar yaşanırken gemiler limanlarda yükleme yapıyordu.
Bu durumda Gazze’yi, Lübnan’ı bombalayan ve katliamlar yapan İsrail’e tedarikçilik yapan ve savaş uçaklarının yakıtını veren Türkiye hükümeti kimin dostu? Filistin’in mi, İsrail’in mi?
İnsaf ve vicdan ehlinin öncelikle bu soruyu kendine sorması gerekmez mi?
Türkiye’de TV ekranlarında, meydanlarda, parti ve TBMM kürsüsünden en çok Filistin, Gazze, Kudüs edebiyatı yapanlar da bunlar.
Elli yıldır Filistin davasını savunduklarını iddia ederek politika yapanlar, yirmi yılı aşkındır tek başına iktidar oldular. Filistin halkına ve davasına nasıl bir katkıları oldu?
Peki, İsrail’e bir zararları oldu mu?
Aksine içerde Hamas ve El-Fetih’i daha çok ayrıştırarak ve Hamas’ı muhatap alarak İsrail’in terörist saldırılarına uluslararası meşruiyet kazandırdılar. İsrail’in en büyük düşmanları olan Suriye ve Libya’da iç savaşın öncülüğünü yaparak İsrail’e en büyük iyilikte bulundular.
—
İsrail’i kınamak yetmez, durdurmak veya cezalandırmak gerekir ancak bunu yapacak güce, en önemlisi de hakka ve haklılığa sahip bir Müslüman devlet var mı?
Hz. İsa’nın İncil’de geçen bir kıssası vardır:
Zina yaptığı iddia edilen bir kadını taşlamak için can atan topluluğa Hz. İsa şöyle der: “İlk taşı, günahsız olan atsın”.
Kimse taş atamaz. Kadın da affedilir.
Peki, Ortadoğu’da katliamlar konusunda İsrail’den aşağı kalan veya İsrail’den daha temiz bir devlet var mı?
Aynı günahı işlediği halde kendini günahsız, ötekini ise taşlanmayı hak etmiş günahkâr olarak görenlerin sözlerinin bir değeri veya karşılığı olabilir mi?
Acı da olsa Türkiye dahil Ortadoğu devletlerinin de Batılı devletlerin de gerçeği budur.
Batılı devletler başta olmak üzere Müslüman ülkeler dahil, ulus devletlerin tamamı kan, katliam, gözyaşı gibi trajediler üzerine kurulmuşlardır. Batılı devletler, buna ilave olarak sömürgeci ve emperyal geçmişleriyle de farklılık göstermektedirler.
Katliamlar yapan, hele Soykırım suçu işleyen hiçbir devletin İsrail üzerinde etkisi olamaz. Bu konuda masum olan dünyada kaç devlet vardır?
Kan döken, katliam yapan sadece İsrail değildir. Bu nedenle de İsrail durdurulamıyor.
ABD ve Avrupa devletleri de Hristiyan oldukları için İsrail’e bu desteği vermiyor, emperyalist ve yağmacı oldukları için İsrail’in arkasında duruyorlar.
Peki, Müslüman devletlerin Batı devletlerinden bir farkı var mı?
Libya, Suriye, Yemen, Sudan, Afganistan ve daha birçok yerde İsrail vahşetine benzer katliamlar yapılmadı mı?
Yakın zamanda Irak’ta Kürtlere yönelik Enfal, Halepçe ve Êzidî katliamlarının İsrail vahşetinden ne farkı var.? Suriye’deki katliamlar çok mu farklı? Katliamcılar Müslüman olunca günah ortadan kalkıyor mu?
İmanında ve insanlığında samimi olan hiçbir Müslümanın, barbarca işlenen katliamlar arasında ayırımı yapmaması gerekirken gerçekte durum böyle mi?
Katliamların vebali en az Yahudi ve Hristiyanlar kadar Müslümanların da boynunda sallanan bir zincir gibi duruyor.
Katliamcılar arasında ayırım yapmak, fark görmek veya herhangi birisini görmezden gelmek körlük değilse açık bir ikiyüzlülüktür.
İşgal, katliam ve soykırıma destek verenlerin Hristiyan, Yahudi veya Müslüman olmaları arasında da fark yoktur. Ortak noktaları zulmün ve zalimin yanında olmaktır.
—
Bu nedenle Batılı devletler ile Batı toplumlarını birbirinden ayırmak gerekir. Devletlerin emperyal politikaları ve kirli oyunları devam ediyor ancak medeniyet ahlakını ilke edinmiş toplumsal kesimler, hak ihlallerine, hukuksuzluklara, katliamlara, hatta savaşlara karşı Müslüman toplumlardan çok daha duyarlı ve aktiftir.
Natanyahu’yu protesto eden binlerce Yahudi sokaklara dökülürken, İsrail’le ilişkileri kesmeleri için kendi yönetimlerini kitlesel protesto eden Müslümanların sayısı hiçbir ülkede on bini dahi bulmamıştır.
Altını çizerek belirtmeliyim ki İsrail, Yahudi olduğu için veya Tevrat’a inandığı için katliam ve SOYKIRIM yapmıyor, barbar, zalim, IRKÇI ve SİYONİST olduğu için bu vahşeti işliyor.
Batı da Hristiyan olduğu için İsrail’in arkasında durmuyor, emperyal çıkarları için destekliyor. Batı az mı soykırımcı ve katliamcıdır?
Hristiyan, Yahudi, Müslüman, Budist, Hindu, ateist vs her kim İsrail katliamlarını onaylıyor ve destekliyorsa SOYKIRIM suçuna da vebaline de ortaktır.
—
Gerçeği itiraf etmek gerekirse; Müslümanlar olarak büyük bir utanç içindeyiz.
Şehirlerin yakıp yıkıldığı, on binlerce insanın öldüğü, çocukların katledildiği, yüzbinlerce insanın evsiz kaldığı, en az bu kadarının da göç etmek zorunda bırakıldığı bir işgal ve soykırım savaşında hamaset yaparak, slogan atarak tatmin olan İslam dışı bir “Müslümanlık” zihniyetiyle karşı karşıyayız.
Bunların hamasetine, yalan ve ikiyüzlülüklerine kızması gerekenler, ne yazık ki onlarla slogan atıp hamaset yapmaya devam ediyorlar.
Bu kesimler, İran’da bir suikast sonucu öldürülen Hamas Siyasi Büro Başkanı İsmail Heniyye için milli yas ilan eden CB Erdoğan’ın Hizbullah lideri Nasrallah için neden milli yas ilan etmediğini sorgulaya biliyor mu?
Oysa İsrail’e tek yenilgi acısı yaşatan Hizbullah ve lideri Nasrullah olmuştu. Hamasi politikalarla millet uyutulabilir ancak gerçeğin üzerini uzun süre örtmek mümkün değildir.
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın, “yakın gelecekte İsrail’in saldırı tehdidiyle karşı karşıyayız” çıkışını da iç politikaya yönelik olduğunu düşünüyorum. İsrail hedefinde Türkiye’nin olduğu iddiasının tamamıyla hamasetten ibaret olduğu kanaatindeyim.
Fırat ve Nil’i kapsayan Arz-ı Mevud iddiasının Türkiye ile hiçbir ilgisi yoktur.
—
Hitler ve Nazi Almanya’sı beş bin masum Yahudi’yi yakarak öldürdü. Bugün on binlerce masum insan Gazze’de İsrail tarafından atılan bombalar sonucu parçalanarak ve yakılarak öldürülüyor. Hitler’i, beş bin sivil Yahudi’yi fırınlarda yaktığı için nasıl nefret ve lanetle anıyorsam, Natanyahu’yu ve Siyonist orduyu da aynı nefret ve lanetle anıyorum.
“Allah’ın (yol gösterici) ışığını, laf kalabalığıyla söndürmek istiyorlar: Fakat Allah (bunun gerçekleşmesine) izin vermeyecektir, çünkü O, ışığının olanca aydınlığıyla yayılmasına irade etmiştir, hakkı inkâr edenler bundan hoşlanmasa da!” (Tövbe Suresi/9:32)