Bireysel suçların, zaman içinde toplumsal suça dönüştürüldüğü bir düzende özgürlükten söz edilebilir mi?
Bu sorunun cevabı, aslında hepimizi bekleyen bir yüzleşmede saklı. Çünkü bir planın nasıl başladığına bakıldığında, sonuçların nereye vardığını görmek zor değil. Ama çıkarına göre düşünenler, mahallesine göre bakanlar bu gerçeği hiç anlamadı.
Bir dönem vesayet söylemleriyle “suçlu icat edildi.”
Hukuksuzluk birilerine yapılırken, karşı mahalle sevinç çığlıkları atıyordu.
Şimdi adaletsizlik onların kapısını çalınca, insanlığı anladılar mı acaba?
Asıl soru bu!
Eğer ortada bir suç üretilmişse, önce denetim mekanizmalarını, sonra da siyasi iktidarın sorumluluğunu hesaba katmak gerekmez mi? Elbette suçlu, bağımsız yargı karşısında hesabını verir.
Ama suça teşvik edeni, suçu üreteni, denetimsizliği besleyeni kim sorgulayacak?
Bu ülke yağmalanırken, suç adım adım örgütlenirken, gözler neden kapatıldı?
Çünkü ganimet ortaklığı, hukukun ve adaletin olmadığı her yerde ortaya çıkar.
Bir ülkeyi yaşanabilir olandan, yaşanamayan bir ülkeye çevirenler kimler?
Karakter zaaflarının, çıkar hırsının, haram ortaklığının hesabı kimden sorulacak?
Ülke, bulunmuş eşya deposuna döndü.
Adalet var mı?
Hukuk var mı?
Saydamlık var mı?
Peki suçluları koruyanlar kim?
Sömürünün vesayet düzeninin taşeronları kimler?
Bu türlerin vatanı, milleti, bayrağı, inancı olmaz.
Onların tek dini çıkar, tek mabedi yaran putlarıdır.
Bu zihniyeti anlamayan, tutsak akıllardan, körlük yaşayanlardan, soygunculardan, adaletsiz düzenden ülke adına hayırlı bir şey beklenebilir mi?
Bugün yapılması gereken nettir:
Kötülüklere ayrımsız “dur” demek.
Aksi halde zulüm herkese dokunur. Nitekim dokunmaya başladı bile.
🇹🇷
Bağımsız gazeteciliği desteklemek için Patreon sayfamıza katılabilirsiniz:
Patreon’da Destek Ol