Cumhurbaşkanlığı Genel Sekreterliği, kamu kurumlarına gönderdiği disiplin genelgesiyle savunma hakkı, tarafsızlık, soruşturma süreleri ve yargı kararlarının eksiksiz uygulanması konusunda kritik uyarılarda bulundu. Disiplin cezalarında keyfiliğe geçit yok. Lehe mevzuat ve objektif delil şartı öne çıktı. İdare aleyhine açılan davaların azaltılması hedefleniyor.
Cumhurbaşkanlığı Genel Sekreterliği, kamu kurum ve kuruluşlarına gönderdiği resmi yazı ile disiplin iş ve işlemlerinde dikkat edilmesi gereken hususları ayrıntılı biçimde hatırlattı. Genelgede, kamu görevlilerinin disiplin süreçlerinde hukuka, hakkaniyete ve Anayasa güvencelerine tam bağlılık vurgusu öne çıktı.
657 sayılı Devlet Memurları Kanunu başta olmak üzere ilgili mevzuata atıf yapılan düzenlemede; disiplin cezalarının kamu hizmetinin düzenli, etkin ve güvenilir şekilde yürütülmesini amaçladığı, ancak bu süreçlerin keyfi uygulamalardan uzak, objektif ve tarafsız biçimde yürütülmesi gerektiği ifade edildi.
Genelgede özellikle, savunma hakkının eksiksiz tanınması, savunma isteme yazılarında isnat edilen fiillerin açıkça belirtilmesi, dayanak delillerin somutlaştırılması ve mevzuat maddelerinin net bir şekilde gösterilmesi gerektiği vurgulandı. Savunma süresinin ise yedi günden az olamayacağı hatırlatıldı.
Disiplin soruşturmalarında süre aşımı riskine dikkat çekilerek, disipline aykırı fiilin öğrenilmesinden itibaren soruşturmanın mevzuatta belirlenen süreler içinde başlatılmasının zorunlu olduğu belirtildi. Soruşturma raporlarının soyut ifadelerden uzak, delile dayalı ve hukuken denetlenebilir nitelikte hazırlanması gerektiği ifade edildi.
Lehe mevzuat ilkesine de dikkat çekilen yazıda, fiilin işlendiği tarihte yürürlükte olan mevzuat ile sonradan yürürlüğe giren hükümler arasında fark bulunması halinde, kamu görevlisinin lehine olan düzenlemenin esas alınması gerektiği vurgulandı.
Cumhurbaşkanlığı, yargı kararlarının tam ve gecikmeksizin uygulanmasını isterken; disiplin işlemleri nedeniyle idare aleyhine açılan davaların azaltılmasının, kamu kaynaklarının etkin kullanımı ve yargı yükünün hafifletilmesi açısından önemine işaret etti.
Genelge, tüm kurum yöneticilerine disiplin hukukuna ilişkin güncel mevzuat ve yargı kararlarının yakından takip edilmesi, uygulayıcılara yönelik sürekli ve etkin eğitim programlarının düzenlenmesi çağrısıyla tamamlandı.
Cumhurbaşkanlığı’nın yayımladığı disiplin genelgesi, ilk okunduğunda “devlet nihayet hukuka dönüyor mu?” sorusunu akla getiriyor. Savunma hakkı, tarafsızlık, somut delil, süre aşımı… Yıllardır olması gereken, ama çoğu zaman görmezden gelinen ilkeler birer birer sıralanıyor. Hâlen görevde olan kamu çalışanları için bu, kuşkusuz önemlidir. Hiç kimse keyfi disiplin tehdidi altında çalışmamalıdır.
Ancak mesele sadece bugünü düzenlemekle bitmiyor.
Bu ülkede on binlerce insan, savunması alınmadan, delili gösterilmeden, hangi fiili işlediği dahi söylenmeden KHK’larla mesleğinden koparıldı. Bugün genelgede altı çizilen hukuk ilkeleri, o gün de Anayasa’da yazıyordu. Değişen hukuk değil, iradedir.
Devlet bugün “disiplin cezası verirken dikkatli olun” diyor. Peki dün verilen disiplin niteliği bile taşımayan, doğrudan hayatları söndüren kararlar ne olacak? O kararlara imza atanlar hangi hukuki sorumluluğu taşıyor? Bu soruların cevabı, genelgede bilinçli olarak yok.
Bu metin, geçmişle yüzleşmekten kaçınan bir devlet refleksini ele veriyor. “Bundan sonra böyle yapmayalım” deniyor ama “dün yanlış yaptık” denilmiyor. Hukuksuzluk kişisizleştiriliyor, sorumluluk zamana havale ediliyor. Oysa hukuk, hatayı zamana gömmek değil; hesabını açıkça sormaktır.
Bugün savunma hakkı, süre, lehe mevzuat gibi kavramların yeniden hatırlanması, aslında şunu itiraf ediyor: Savunmasız ceza sürdürülemez. Delilsiz işlem yargıdan dönüyor. Devlet kaybediyor. Bu nedenle kurallar tekrar masaya konuyor.
Ama hukuk yalnızca devlet kaybettiğinde hatırlanacak bir lüks değildir.
KHK mağdurları için bu genelge bir adım değil, bir hatırlatmadır. Hukukun kimler için işletildiğini, kimler için ertelendiğini gösteren acı bir tabloyu önümüze koyuyor. Gerçek bir hukuk düzeni, yalnızca geleceği korumaz; geçmişin mağduriyetini de onarır.
Soru hâlâ ortada duruyor:
Kim imza attıysa, bedelini kim ödeyecek?
Hukuk geri geliyorsa, herkese gelmelidir.
Aksi halde bu metin, adaletin değil, gecikmiş bir farkındalığın belgesi olarak kalacaktır.
— Gökhan Turhan



Kaynak: T.C. Cumhurbaşkanlığı Genel Sekreterliği – Personel ve Prensipler Genel Müdürlüğü
Bağımsız gazeteciliği desteklemek için Patreon sayfamıza katılabilirsiniz:
Patreon’da Destek Ol