Bir ülkede düzeni bozan şey, yanlış yapanların çoğalması değildir; doğruyu savunması gerekenlerin bir adım geride kalmasıdır. Türkiye’nin bugün yaşadığı kırılma, işte bu sessizliğin giderek yayılmasıdır.
Son yıllarda sokaklarda, devlet dairelerinde, ekranların karşısında aynı manzarayı görüyoruz:
Herkes olan biteni biliyor, herkes içinden bir şey söylüyor ama seslendiren çok az. Bir ülkenin üzerindeki bu görünmez perdenin adı aslında çok açık: Namusluların sessizliği.
“Eğer namuslular namussuzlar kadar cesaretli olamazsa…”
Bu söz artık bir kitap kenarında değil, hayatın tam ortasında duruyor.
Bir memurun, odasında önüne gelen tartışmalı bir kararı inceleyip “Buna imza atmam” demesi gereken anda içinden geçen tek cümle:
“Ya bana da bir şey olursa?”
Bir gazetecinin, yazdığı haber baskı gördüğü için masasında saatlerce beklemesi…
Telefonuna gelen bir mesaj, kulağında çınlayan bir uyarı, gazetesinin geleceğine dair belirsizlik… Ve sonunda kendi kendine fısıldadığı cümle:
“Bunu şimdi yazmasam da olur.”
Bir vatandaşın, gözünün önünde yapılan haksızlığa tanıklık ederken geri çekilmesi…
“Ne uğraşacağım şimdi?” diyerek adım atmayı bırakması.
İşte bütün bu anlar bir araya geliyor ve kocaman bir tabloya dönüşüyor:
Toplumsal düzenin görünmez çöküşü.
Bugün yanlış yapanların sesi daha çok çıkıyorsa, bu onların güçlü olmasından değil;
doğruyu savunanların sessizleşmesindendir.
Bir ülkede gerçek kırılma;
– yolsuzluğun büyüdüğü,
– liyakatin küçüldüğü,
– adaletin tartışıldığı anlarda değil…
Bütün bunlara karşı çıkması gerekenlerin “Boş ver” dediği anda yaşanır.
Cesaret, bir anda patlayan bir kahramanlık değildir.
Gün içinde fark edilmeden verilen küçük kararların toplamıdır:
“Hayır, bu doğru değil.”
“Ben buna imza atmam.”
“Ben bunu yazarım.”
“Ben bunu söylemek zorundayım.”
Ama bu kararlar alınmadığında, namuslular geri çekildiğinde, meydanı dolduranlar doğal olarak cesareti yanlışta bulanlar olur.
Bugün Türkiye’nin ihtiyacı olan şey heyecanlı sözler, sert çıkışlar, hamasi cümleler değildir.
Sakin ama kararlı bir duruştur.
Bir memurun masasındaki dosyaya bakarken duyduğu o kısa tereddüt anında…
Bir gazetecinin ekran boşluğuna dalıp giderken düşündüğü cümlede…
Bir vatandaşın “Biri bir yanlış yapıyor, bunu söylemezsem içim rahat etmez” dediği o küçük anda…
İşte orada başlar bu ülkenin yeniden doğrulma ihtimali.
Bütün bu örneklerin ardından tek bir gerçekle yüzleşiyoruz:
Namuslular cesur olmazsa, namussuzlar cesur olmaya devam eder.
Ve hiçbir hukuk sistemi, hiçbir kurum, hiçbir yönetim bu dengesizliği tek başına düzeltemez.
Bir ülkenin gerçek gücü, doğruyu savunanların sesinde gizlidir.
O ses yükseldiğinde düzen kendiliğinden inşa olur.
Ama sustuğunda, düzen kendiliğinden çöker.
Makaledeki fikirler yazarına aittir ve Liberal TR Haber'in editoryal politikasını yansıtmayabilir.
Bağımsız gazeteciliği desteklemek için Patreon sayfamıza katılabilirsiniz:
Patreon’da Destek Ol