Türkiye’nin İlk İklim Kanunu Yasalaştı! 2053 Net Sıfır Emisyon Hedefine Dev Adım

Türkiye’nin ilk İklim Kanunu, TBMM’de kabul edilerek yasalaştı. 2053 Net Sıfır Emisyon ve Yeşil Kalkınma hedeflerini yasal zemine taşıyan kanun, iklim değişikliğiyle mücadelede önemli adımlar içeriyor. Emisyon Ticaret Sistemi’nden İl İklim Kurulları’na, eğitim müfredatından afet erken uyarı sistemlerine kadar çok sayıda düzenlemeyi kapsayan kanunla birlikte Türkiye, iklim krizine karşı daha dirençli, çevre dostu ve sürdürülebilir bir yapıya kavuşmayı hedefliyor.

Türkiye, çevre politikaları ve yeşil kalkınma vizyonunda tarihi bir eşik atladı. İklim değişikliğiyle mücadele kapsamında hazırlanan Türkiye’nin ilk “İklim Kanunu”, TBMM Genel Kurulu’nda kabul edilerek yasalaştı. Kanun, 2053 Net Sıfır Emisyon ve Yeşil Kalkınma hedefinin yasal altyapısını oluşturuyor. Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanı Murat Kurum, “Bu kanunla birlikte artık Türkiye, iklim politikalarında daha bağımsız, daha güçlü ve daha sürdürülebilir bir geleceğe emin adımlarla yürüyecek.” ifadelerini kullandı.

20 madde ve 2 geçici maddeden oluşan İklim Kanunu; “Adil Geçiş”, “Emisyon Ticaret Sistemi (ETS)”, “İklim Adaleti”, “Gömülü Sera Gazı Emisyonları”, “Gönüllü Karbon Piyasaları” gibi kritik tanımları hukuk sistemine kazandırdı. Yeni düzenlemeyle kurulan İklim Değişikliği Başkanlığı, tüm sera gazı emisyonlarını izleyecek, karbon piyasasını yönetecek, sanayiden ulaşıma kadar birçok sektörü düşük karbonlu üretim modeline adapte edecek. Ayrıca şehirler, tarım ve hayvancılık sektörleri, afet yönetimi, su ve arazi kullanımı gibi kritik alanlarda iklim krizine dirençli yapılar inşa edilecek.

Yasa kapsamında her ilde “İl İklim Değişikliği Koordinasyon Kurulları” kurulacak ve 2027’ye kadar yerel eylem planları hazırlanacak. Eğitim müfredatlarına iklim değişikliği ve yeşil dönüşüm eklenecek, Türkiye Yeşil Taksonomisi hayata geçirilecek. Sınırda Karbon Düzenleme Mekanizması (SKDM) ile ithal ürünlerin karbon ayak izi takip edilecek. Türkiye, bu düzenlemeyle yalnızca doğayı korumayı değil; ticarette, üretimde ve sanayide uluslararası rekabet gücünü de artırmayı hedefliyor.