Liberal Parti Genel Başkanı Zübeyir Gülabi, Doğu Anadolu’da tıp üniversitesi kurma projesiyle bölge ekonomisine katkı sağlamaya çalışan saygın bir profesörün “terör örgütü üyeliği” suçlamasıyla yargılanmasını sert sözlerle eleştirdi. Profesör, 2016’da gözaltına alındı, 24 ay sonra evine döndü ve şimdi işsiz. Yargılamada tanıklar, profesörün sadece akademik çalışmalar yaptığını ve örgütle bağlantısı olmadığını vurguladı. Gülabi, “Bu dava bilimsel çalışmaları değil, akademiyi yargılıyor” diyerek eğitim sistemindeki büyük sorunlara dikkat çekti.
Türkiye’nin akademik özgürlükleri ve üniversitelerin gerçek işlevi tehdit altında. Eğitim ve bilim alanındaki bu haksız yargılamalar, ülkenin kalkınmasını da engelliyor.
Liberal Parti Genel Başkanı Zübeyir Gülabi açıklamasında…
@ZGulabi
Zamanın Ruhunu Gösteren Duruşma
Çok saygın bir bilim insanı olan profesör bir arkadaşımın 27 Mayıs günü duruşması vardı. Suçlama: “Terör örgütü üyeliği.”
Deliller: Bu bilim insanının, Doğu Anadolu’nun serhat şehri ve bölgenin ekonomik değerine katkı sağlaması için bir tıp üniversitesi kuruluşu üzerinde çalışması.
Etkin pişmanlıktan yararlanan tanığa soruldu:
“Sanıkla ne konuştunuz?”
Cevap: “Efendim, bu profesör kurucu rektörlük yapmış, yani üniversite kurmuş tecrübeli biri, bizim vakıf üniversitemizi nasıl kurmamız gerektiğine dair yardım istedik.”
Hakim: “Yani sanıkla tanışıyorsunuz?”
Tanık: “Efendim, araştırdık, bu konuyu en iyi bilen profesörün bu olduğunu öğrendiğimiz için gittik tanıştık.”
Hakim, tanığa sordu: “Sanık, sizin üniversite kurmak isteyen örgütün mensubu muydu?”
Hakim sanığa yönelttiği soruda: “Neden bu üniversite kuruluşuna yardım ettin? Sen bu örgüte üye değil misin? Zaten sana bu örgüte üye olduğun için ceza vermişiz.”
Sanık cevap verdi:
“Başkanım, ben bu şehirde doğdum ve büyüdüm. Tanığın vakfının bana getirdiği normal bir üniversite projesini tıp projesine çevirerek memleketime bir tıp üniversitesi kazandırmayı, şehrimin ve bölgemin sağlık merkezi olarak ekonomisine katkı sağlamayı amaçladım.”
Sanık burada heyecanlandı ve projeden bahsetmeye başladı:
“Hasta gelecek, oteller dolacak, tıp endüstrisi gelişecek, bölge insanı iş ve kazanç kapısı bulacak, başka birçok hastane açılışına sebep olacak…”
Hakim ısrarla sordu:
“Sen bu örgüte üye değil misin?”
İkinci tanık, İngilizce öğreten bir özel kurum yöneticisi, FETÖ üyeliğinden yargılanmış ve beraat etmiş biri.
Hakim ona da sordu:
“Sen örgüt üyeliğinden yargılandın mı?”
Tanık: “Yargılandım ve beraat ettim.”
Hakim: “Tamam, yani yargılandın. Anlat bakalım, bu sanığı nereden tanıyorsun?”
Tanık: “Efendim, şahıs tıp fakültesi dekanıydı. Yüksek lisans ve doktora öğrencilerinin İngilizce öğrenmelerini istiyormuş. Rektörlükten bize yazı geldi, bizden teklif istediler. Dekan ile İngilizce öğretimi hakkında birkaç kez görüştük.”
Hakim sordu: “Sanık örgüt üyesi miydi?”
Tanık: “Bilmiyorum. Profesör olduğunu ve devlet üniversitesindeki tıp fakültesi dekanı olduğunu biliyorum.”
Hakim sanığa döndü: “Neden İngilizce eğitimiyle uğraştın?”
Sanık: “Başkanım, öğrencilerin ve akademisyenlerin dünyadaki tıp bilimindeki gelişmeleri takip edebilmeleri ve yeni araştırmaları bilmeleri lazımdı.”
Üçüncü tanık ise başka bir devlet üniversitesinde akademisyen. Sanık, önceki rektörlüğünde bu tanığın çalıştığı üniversitenin kurucu rektörüymüş. O da terör örgütü üyeliğinden yargılanmış.
Hakim sordu: “Sanığı nereden tanıyorsun?”
Tanık: “Efendim tanımıyorum, ismini biliyorum.”
Hakim: “İsmini nereden biliyorsun?”
Tanık: “Efendim, bizim üniversitenin kurucu rektörü.”
Hakim sanığa sordu: “Bu tanığı nereden tanıyorsun?”
Sanık: “Tanımıyorum efendim, tanışmadık.”
Hakim, üçüncü tanığa: “Sanık örgüt üyesi miydi?”
Tanık: “Efendim tanımıyorum, hiç tanışmadık dedim ya!”
Bir bilim insanı; profesör, dekan ve rektörlük yapmış; sonra tekrar öğrencileriyle laboratuvarına dönebilmiş bir bilim adamına sorulan sorular bunlar.
Aslında engizisyon mahkemesi gibi bir duruşmaydı. Acaba saygın profesör mü yargılanıyor, yoksa bilimsel çalışma mı? Ayırt etmek zordu.
Bu arada profesör, 18 Temmuz 2016 sabahı gözaltına alınmış, evine 24 ay sonra dönebilmiş. Şimdi işsiz. Üniversitelerimiz bilimsel araştırmada dünyanın en kötü derecelerine sahip, eğitim başağa gidiyor, ekonomik kriz tavan yapmış. Bu duruşmada gördüklerim bana “Buna rağmen iyi durumdayız” dedirtti.
YÖK Başkanı ve Millî Eğitim Bakanı da herhalde “Bu okullar ve üniversitelerimiz olmasa ne güzel idare ederdik” diyordur. Çünkü bir günde rektör yapılan bir Millî Eğitim Bakanımız ve hiçbir uluslararası akademik araştırma yayını olmayan 60’tan fazla üniversite rektörümüz var.
Bu arada sanık profesör, halen akademik yayın ve araştırma yapmaya devam ediyor. Çünkü bugünkü çılgınlığın bir gün sona ereceğine inanıyor…
Bağımsız gazeteciliği desteklemek için Patreon sayfamıza katılabilirsiniz:
Patreon’da Destek Ol