Gümrük Avantajı, Hukuki Reform ve Küresel Kaymaların Eşiğinde Yeni Bir Vizyon
Liberal Parti Genel Başkan Yardımcısı Bimen Zartar’dan dikkat çeken analiz: Türkiye, küresel tedarik zincirinde yeni bir merkez olabilir mi?
Donald Trump döneminde başlatılan ve Joe Biden yönetiminde de büyük ölçüde devam ettirilen ABD-Çin ticaret savaşı, dünya ticaret haritasını yeniden şekillendiriyor. Artan gümrük vergileri, teknoloji transferine getirilen kısıtlamalar ve bölgesel tedarik zincirlerinin yeniden kurgulanması; Türkiye gibi ülkeler için önemli fırsatlar doğuruyor.
ABD’nin Çin’den ithal edilen ürünlere uyguladığı ortalama gümrük vergisi, 2018 öncesi %3.1 seviyesindeyken bugün %19.3’e yükseldi. Bazı ileri teknoloji ürünlerinde bu oran %100’ü aştı. Tayvan ve Güney Kore de bu artışlardan etkilenirken, Türkiye’den ABD’ye yapılan ihracatta uygulanan ortalama vergi oranı %5-6 seviyelerinde seyrediyor. Bu fark, Türkiye’yi stratejik bir alternatif haline getiriyor.
NATO üyesi olan Türkiye, ABD ile askeri ve ekonomik bağları sayesinde stratejik bir ortak üretim merkezi olarak öne çıkıyor. Aynı zamanda Avrupa Birliği ile Gümrük Birliği ilişkisi, Türkiye’yi Avrupa ile ABD arasında bir geçiş noktası yapıyor.
Örneğin Almanya’da üretilen bir otomobil motoru Türkiye’de monte edilip ABD’ye gönderildiğinde, doğrudan Avrupa’dan yapılan ihracata kıyasla daha düşük gümrük vergileriyle karşılaşıyor.
ABD’de saatlik işçi ücreti 28.8 dolar iken, Türkiye’de bu rakam yaklaşık 2.9 dolar. Ayrıca Türkiye’de sanayi elektriği fiyatları Çin ve Almanya’ya göre daha düşük. Türkiye, aynı zamanda Avrupa, Orta Doğu, Kuzey Afrika ve Orta Asya’ya 48 saat içinde teslim imkânı sunan geniş bir lojistik ağ kurmuş durumda.
Apple, Tesla, Dell, Siemens ve Bosch gibi dev firmalar üretim merkezlerini Çin dışına taşımaya başladı. Türkiye, Çin’den sıfır gümrükle getirdiği parçalarla nihai montajı kendi topraklarında gerçekleştirerek hem ABD hem AB pazarına düşük vergiyle erişim sağlayabilir. Bu da ülkeyi küresel teknoloji firmaları için cazip kılıyor.
Avrupa Birliği’nin 2026 yılında uygulamaya başlayacağı Sınırda Karbon Düzenleme Mekanizması (CBAM), enerji yoğun sektörleri zorlayacak. Avrupa’daki yüksek enerji maliyetleri ve çevresel yükümlülükler, firmaları alternatif üretim ve ihracat noktaları aramaya itiyor.
Türkiye, bu noktada hem CBAM’dan etkilenmemek hem de gümrük avantajları sağlamak için ideal bir üretim ve ihracat kapısı sunuyor.
Bağımsız gazeteciliği desteklemek için Patreon sayfamıza katılabilirsiniz:
Patreon’da Destek Ol