Yerel seçimlerden sonra iktidarın ana muhalefet partisi ile görüşmesinden sonra normalleşme ve yumuşama söylemlerinin sonucunda 28 Şubatçı yaşlı ve hasta generallerin tahliyesi ile demokrasiye dönülüyor umudumuz canlanmıştı. Ancak iktidarın elindeki çekiç için çivi aradığını unutmuşuz: DEM Partili Hakkari Belediye Başkanının hakkında 10 yıldır süren bir soruşturma bahanesi ile görevden alınıp yerine valinin kayyım atanması ile kendimize geldik. Kabuslar Sokağında yaşadığımızı hatırladık. Bu anti demokratik uygulamayı protesto ediyoruz.
Hükümetin güdümündeki mahkemeler, davaları sonuçlandırmayarak vatandaşı hukuken rehin tutmayı sürdürüyorlar. Tümamiral Türker Ertürk’ün KHK’lıların sorunları ile ilgili çağrısını takdirle karşıladık. Darbeyi yapanlar elbette cezalandırılmalıdır. Ancak, darbe ile ilişkisi olmayan insanların terör örgütü parantezi içine alınarak işinden ve aşından edilmeleri, bir düşman hukukunun uygulanması yanlış olmuştur. Hükümet ve onun gelip geçen bakanları bu uygulamayı şevkle yapmayı sürdürüyorlar. Hükümetin düşman hukuku uygulamalarına karşı Yargıtay Onursal Başkanı Sn. Sami Selçuk: “Siyasi yargılamalarda mahkemelerin verdiği kararların %99’u geçersizdir” demektedir.
Hükümet hukuku askıya almıştır. Yurtdışındaki abisinin para gönderdiği hemşirelik öğrencisi Esengül Arslan’ın terör suçlamasıyla tutuklanması; ondan önce de hapisteki kızına para gönderen 75 yaşındaki hasta annenin teröre yardım suçlamasıyla sedyede cezaevine götürülmesi; hükümetin Sinan Ateş suikastı ve Bora Kaplan çete davası nedeniyle sıkışmışlığını gizleme gayretidir. Hükümet, kirlettiği devlet kurumlarındaki aksamaları sıradan vatandaşların insanlığını cezalandırarak gizlemeye çalışıyor.
Sevinç Çakır ve Emine Şenyaşar anneler adalet için adalet bakanlığının demir korkulukları dışında nöbet tutuyor. Bakanlık ise adaleti demir parmaklıklar arkasına saklanarak gerçekleştirebileceğini sanıyor. Hükümetin yaptığı ise, aynı Cumartesi Annelerine yaptığı gibi, başlarına 20 polis dikmekten ibaret. İktidar bu annelerin nöbetine duyarsız kaldığı müddetçe halkın teveccühünü tekrar kazanamayacaktır. Annelere Liberal Parti iktidarını bekleyin demekten çok üzgünüm. CHP Genel Başkanı, maalesef ne kürt siyasetçilere, ne de önce KHK ile işinden atılan sonra da uydurma terör suçuyla ceza verilen insanlara yapılan haksızlıkları gündem konusu yapmamıştır. CHP devleti kuran partiden rejimin müsaade ettiği kadar muhalif olan rejimin organik muhalifi haline gelmiştir. CHP’nin gölge bakanları, gözetlemeleri ile hükümete gölge eden değil, hükümetin atanmış bakanlarının gölgesi olmuşlardır.
31 Mart’ta halkımız, bu rejimi istemediğini göstermiştir. Sadece hükümetin haksız, hukuksuz, adaletsiz, savurgan, müsrif politikalarına değil, bu politikaların uygulanmasına fırsat veren kontrolsüz tek adam rejimine HAYIR demiştir. Hükümet, Suriye’nin içişlerine müdahale edeceğine, kendi içişlerimizi iyi idare etmeye odaklanmalıdır. Hükümet “hayati olmayan bir savaşın gereksiz olduğunu” unutmasın. Savaşa harcayacağı ödenekleri halkımızın refahı için harcasın. Savaş naraları karnımızı doyurmayacağı gibi, çocuklarımızın kanının gereksiz bir savaşta dökülmesine sebep olacaktır. Vermemiz gereken asıl savaş yoksulluğa, yolsuzluğa ve yasaklara karşı olmalıdır. Suriye’den insan kaçakçılığı yapan generali mahkemeye sevk edemeyen hükümet, yüzlerce kurmay öğrenci subayı; binlerce askeri öğrenci ve kursiyer teğmeni cezaevine atmış, on binlerce subay, astsubay ve uzman çavuşu bir mahkeme kararı olmadan TSK’dan ihraç etmiştir.
Ekonomimiz kriz içindeyken Saray günlük 54 milyon lira harcama yapmaktadır; bir bakanımız müteahhit şirketin uçağı ile gezmekte bir beis görmüyor; başka bir bakan memleketine gezmeye tapu kadastro idaresinin uçağı ile giderken, Maliye Bakanı tasarrufu 10 bin lira alan emekli ile 17 bin 2 lira maaş alan emekçiye yaptırmaktadır.
Türkiye, AB’nin yolsuzluk kriterlerine göre gri listede. GRECO (Avrupa Konseyi Yolsuzluğa Karşı Devletler Grubu)’nun yaptığı araştırmaya göre Türkiye’de yolsuzluğu engellemek için;
Parlamento üzerine düşen görevi %43,
Hâkimler %16,
Savcılar ise %8’ini yapıyorlarmış.
Aynı incelemenin Danimarka için yapılanına baktığımızda ise;
Danimarkalı parlamenterler %75,
Hâkim ve savcılar %100 görevini yapıyorlarmış.
Yargı sistemimizin tamamen bozulmuş olduğu görülüyor. Nasıl görülmesin ki, bir hâkimin 20 silahlık koleksiyonunu görüp şok olduk. Hâkim bey, sanki “ben de liste hazırladım” diyenler gibi silahlanmış. Görevi adalet dağıtmak olan bir hâkim makam odasında niye silah sergiler ki? Adaletin silahlanmış ve yandaşlaşmış halini görüyoruz.
Geçen gün cezaevinden çıkan bir öğretmeni ziyaret ettim. Suçu, devletin izin verdiği, üye başına katkı payı ödediği, illegal hiçbir faaliyetinin tespit edilmediği bir sendikaya üye olmak. Bu öğretmenin 5 yaşındaki oğlu babasını ilk kez evde görüyor. Bu çocuk, Allah uzun ömürler versin, babasına yapılan haksızlığı gelecek 70 sene anlatacak; çocuklarına ve torunlarına da anlatacak. 33 kurşunu sıkanlar, 27 Mayıs’ı bayram ilan edenler, Adnan Menderes’i, 3 fidanı, Erdal Eren’i, Mustafa Pehlivanoğlu’nu asanlar, Madımak‘ta aydınları yakanlar nasıl anılıyorsa, bu çocuk da babası ve annesine kanun dışı (hukuk dışı demiyorum, çünkü 10 senedir hukuku kaybettik zaten) cezalar veren bu iktidarı öyle anlatacaktır. Geleceğin tarihinde bugünün muktedirleri hiç iyi anılmayacaktır. Çünkü muktedirlerin çocukları, hikâyesini kaybetti. Pudra şekerini mi anlatacak?
Liberal Parti hikâyesini kaybetmiş Türkiye’ye, çocuklarımıza, geleceğimize bir özgürlük hikâyesi sunmaktadır. Geleceğimizin hikâyesi, baskıdan, yolsuzluktan, yasaklardan ve yoksulluktan kurtulan ve yükselen liberal, özgür, Türkiye’nin hikâyesi olacaktır.
Sevgili Türkiye!
Sizleri yeni, özgür, mutlu, adil, zengin bir Türkiye hikâyesi yazmaya, Liberal Parti’ye çağırıyorum.
ZÜBEYİR GÜLABİ
Genel Başkan
LİBERAL PARTİ